Apple, geçtiğimiz hafta düzenlediği özel etkinlikte yıllardır geliştirmekte olduğu bilinen 12 inç’lik, retina ekranlı dizüstü bilgisayarını tanıttı. Çoğu analiste göre isminin 3. jenerasyon MacBook Air olacağı tahmin edilen yeni laptop ile Apple, 2011 yılında üretimden kaldırdığı MacBook ismini diriltti ve bunu oldukça ergonomik ve ince bir tasarım ile halletti. Kısaca yeni MacBook’un tüm yönelerini incelemeye ve neden ürün konumlandırmasısın kanımca yanlış olduğunu açıklamaya çalışacağım 🙂
Apple, 2008’de ilk MacBook Air’ı tanıttığında, inanılmaz inceliği, rakiplerinden üstün performansı ve yeni bir kategori yaratması ile öne çıkmış ve milyonlarca satış gerçekleştirmişti. MacBook ile Apple bu tasarımı daha da ileriye götürüyor: MacBook, Apple’ın bugüne kadar ürettiği en ince – 1,31cm -, en hafif – 920gr -, tamamı metal – MacBook Air ve MacBook Pro’larda kablosuz bağlantıların düzgün çalışması için plastik parçalar kullanılıyordu – ve soğutucu fanı olmayan ilk dizüstü bilgisayarı.
Tüm bunlara ek olarak 2304×1440 çözünürlüğünde, benzer diğer ekranlara göre %30 daha az enerjiye gereksinim duyan ultra ince bir ekrana sahip olan MacBook, Intel‘in geçtiğimiz aylarda duyurduğu, sadece 4.5W‘lık bir termal değere sahip olan Core-M işlemcisini barındırıyor. 1,1 ve 1,2 Ghz’lik versiyonlarla üretilecek olan MacBook, 1.3 Ghz’lik satılan en hızlı Core-M işlemcisi ile de donatılabiliyor.
İlk duyurulduğunda, 800 ve 900Mhz’lik, günümüz şartları için oldukça düşük hızlı olan versiyonları ile çıkan Core-M, yapılan ilk testlerde oldukça düşük skorlar elde etmiş ve endüstri tarafından kötü değerlendirmelere maruz kalmıştı. Ancak Intel’in 14nm üretim teknolojisinde yaşadığı sorunları yavaş yavaş gidermesiyle 1.3Ghz’e kadar yükselttiği işlemci, Apple’ın performans standartlarını karşılamış olacak ki, MacBook’a hayat vermesine karar verilmiş.
Gelelim bu kadar ince bir bilgisayarın portlarına. Aslında portuna demek daha doğru olacak, zira MacBook’ta sadece 1 adet port var: USB-C. Tip C USB, USB Konsorsiyum’unun yeni geliştirdiği, iki yönlü takılabilen, 100W’a kadar güç iletebilen ve 10Gbps hızında USB 3.1‘i – ancak MacBook 5Gbps hızını destekliyor – destekleyen yeni bir port. Bu sayede hem veri, hem görüntü, hem ethernet, hem de güç tek bir port üzerinden iletilebiliyor. Ancak MacBook’un kutusundan sadece 29W’lık USB-C güç adaptörü çıkıyor, görüntü ve standart USB çıkışı elde etmek için ek bir çoklayıcı satın almak gerekiyor. Bu konunun, Apple’ın uzun süre eleştirileceği bir konu olacağı kesin. Ancak Apple’ın, 3.5 inç’lik distek sürücüyü ve CD/DVD-ROM’u ilk terk eden firma olduğunu ve standartları yaygınlaşmalarından çok önce desteklediğini de unutmamak gerek.
MacBook’un klavyesi de oldukça inovatif. Klavyelerde standart olarak kullanılan makas tipi mekanizmayı kelebek tipi farklı bir mekanizma ile değiştiren Apple, bu sayede daha keskin tuş basma hissi elde etmiş ve 4 kata kadar daha güvenilir bir mekanizma yaratmış.
Batarya konusunda da standart bir pil hücresi yerine, MacBook‘un konkav yapısına uygun, katmanlı bir pil tasarlayan Apple, neredeyse tüm gövdeyi pil ile kaplayarak tam gün yetecek kadar güç depolamayı başarmış.
Oldukça yüksek, 8GB RAM‘in de standart olarak sunulduğu MacBook, 256 ve 512GB‘lık katı hal diske sahip iki farklı model ile iPhone ve iPad’deki gibi 3 farklı renkte – Uzay Grisi, Altın, Gümüş – satın alınabiliyor.
Gelelim MacBook’un ismine ve hitap ettiği tüketici kitlesine:
Bu denli inovatif özelliklerin toplandığı, yenilikçi ve gelişmiş bir dizüstü bilgisayara MacBook ismini vererek Apple, geniş kitlelere hitap etmek istediğini göstermiş oldu. 1999 yılında iBook ile başlayan uygun fiyatlı, performansı yeterli ve şık tasarımlı dizüstü bilgisayarlar, 2006’da yerlerini MacBook‘a bıraktılar ve Apple bu bilgisayarlardan milyonlarca sattı.
Performans konusunda beklentisi yüksek olmayan ama her işini tek bir bilgisayarda halletmek isteyen kişiler için geliştirilmiş bir ürün olan MacBook, 2006’da çıktığı zamanda en uygun fiyatlı Apple laptopuydu ve bu, başarısının anahtarıydı.
Ancak durum artık böyle değil.
MacBook ismini dirilterek giriş seviyesi laptopunu duyuran Apple’ın, MacBook için MacBook Air’dan daha yüksek bir fiyat belirlemesi – bence – büyük bir yanlış oldu. MacBook Air, 899 dolarlık başlangıç fiyatıyla daha yüksek performans sunan ve yeni MacBook kadar olmasa da çok hafif, ince ve neredeyse mükemmel bir laptop. Bu sebeple, performans konusunda beklentisi yüksek olmayan ama her işini tek bir bilgisayarda halletmek isteyen tüketicilerin neden daha pahalı ve nispeten daha yavaş bir bilgisayarı tercih edeceğini anlamak oldukça güç. Evet retina ekran ve daha yüksek hafıza/bellek bir tercih sebebi olabilir. Ancak aradaki 400 dolarlık fark çok ama çok yüksek bir fiyat basamağı.
Apple, MacBook’u şu şekilde diriltseydi çok daha başarılı ve ürün konumlandırması çok daha net bir gama sahip olabilirdi:
- 1299 dolarlık fiyat etiketine sahip, 13″ retina ekrana, 8GB standart RAM’e ve 256GB minimum katı hal diske sahip 3. jenerasyon bir Macbook Air
- 899 dolarlık fiyat etiketine sahip, 12″ retina olmayan ekrana, 8GB standart RAM’e ve 128GB minimum katı hal diske sahip ultra ince bir MacBook.
Eminim Apple da bunu düşünmüştür ve bir bildikleri vardır. 🙂 Ancak ben, 400 dolar daha pahalı, daha az performanslı bir laptopun, ne kadar ince ve seksi bir tasarıma sahip olursa olsun, neden tercih edileceğini anlamlı bulamıyorum.
Ancak hepimiz biliyoruz ki, MacBook, milyonlarca satacak. 🙂
Toparlamaca
MacBook, performası yeterli, harika bir ekrana, inanılmaz hafif bir yapıya ve tam gün dayanabilen pil ömrüne sahip harika bir laptop. Eğer bilgisayarda sadece ofis uygulamaları, e-mail, web’de gezinme, müzik dinleme vs. gibi işlemler yapıyorsanız MacBook sizin için ideal bilgisayar. Ancak, MacBook’a çok yakın özelliklere sahip ve çok daha uygun fiyatlı kardeşi (MacBook Air) da ilginizi çekebilir.